27 Şubat 2010 Cumartesi

Yemek(?!) Programları


Televizyon kanallarında yayınlanan yemek programlarının akışı aşağı yukarı aynıdır ; bir aşçı vardır, belki yalnız çalışır, belki bir yardımcısı vardır yanında. Kimisi konuk alır programına, yemekleri birlikte yaparlar ya da konuğuyla sohbet ederken pişirir yemeklerini. Yemeğini yapar, kimselere karışmaz, azarlamaz, programını yapar ve gider.

Ama hepsi böyle değil maalesef. İki tanesi var ki gerçekten dehşete kapılıyorum her denk gelişimde. Yardımcılarına öyle cümleler kuruyorlar, öyle kötü davranıyorlar ki, ağlayarak stüdyoyu terketseler yeridir.

İki ayrı kanalda yayınlanan, iki ayrı yemek programından bahsediyorum. Programları iki kişi sunuyor, daha doğrusu bir kişi yemek yaparken, diğeri de ona yardımcı oluyor. Malzemeleri doğruyor, bazen kendileri ayrı bir yemek yapıyorlar.

İki programda da bahsettiğim ana karakterler birbirlerinden tamamen farklı. Biri sessiz sakin ve rahatsız edici derecede yavaş konuşuyor, diğeri de yüzü gülmeyen, huysuz mu huysuz biri.

Gelelim yardımcılarına ettikleri zulümlere... Biri yardımcısını kibar kibar ezikleyip, laf sokarken, diğeri bunu bariz şekilde yapıyor, yüzündeki o lanet ifadeyle... Yardımcıları belli ki profesyonel aşçı değiller, evlerinde yemek yapan, bu işe merak duyan genç insanlar. Dolayısıyla bu işe yıllarını vermiş bir aşçı gibi mutfakla ve yemekle ilgili her konuya hakim olmak gibi bir zorunlulukları yok, kaldı ki böyle bir iddiaları olduğunu da zannetmiyorum. Programdaki aşçı geçinen hanımların da zaten yemek konusundaki altyapıları da tartışılır ya neyse. Ne diyordum... Dolayısıyla bu yardımcılar soru soracaklar, bu kadar biber yeterli mi, bu kase olur mu diye. Zaten yanlarındaki her şeye kusur bulan, burun kıvıran tipler yine laf edecek diye çekindikleri için de soruyorlar muhtemelen.

İkisi de banttan yayınlanan programlar. Bu iki usta?! aşçının, yardımcılarına ettikleri ve söyledikleri insanı çileden çıkarıyor. Yardımcı hanım bir köşede malzemeleri doğrarken ya da kendi tatlı-kurabiye yapmaya uğraşırken, yandan bir anda alakasız bir soru geliyor, “nerede çalışıyorsun?” diye mesela. Cevaplıyor yardımcı hanım ama dinlemiyor cevabı aşçımız, pilavını karıştırıyor o sırada. Derin bir sessizlik oluyor yardımcının konuşması bittikten sonra ve aşçımız devam ediyor; “Şimdi pilavımız suyunu çekti, ocağın altını kapatıyoruz” diye... E dinlemeyeceksen ya da ilgilenmeyeceksen niye soru soruyorsun???

Kibarca ve ustalıkla karşısındakini eziklemek ayrı bir yetenek. Aşçı yemek yaparken bir anda dönüp, “Sen hala bekarsın değil mi?” diye alakasız sorusunu sorarak, orta yaştaki yardımcı hanımın yüzünü kızartıyor ve “Hayırlı bir kısmet bulursun inşallah” diye devam ediyor sözüne. Cümle fena halde yersiz ve utanç verici. Ama söylediğinden gayet memnun bir vaziyette devam ediyor yemeğini pişirmeye...

Diğer programdaki yardımcımızın durumu daha vahim çünkü ortada aleni bir zulüm söz konusu. Ekran başında izlerken, bizlerin bile gücüne gidiyor aşçının yaptıkları. Herşeye bir laf ediyor, zeka geriliği var sende der gibi bakıyor kızcağıza. Yardımcı hanımın neredeyse tüm sorularına üfff,offf diye başlayarak cevap veriyor ve azarlıyor, evet resmen azarlıyor!! “Üffff, tamam bırak o kapağı oraya, bırak!”, “ Yumurta öyle mi çırpılır?!”, “Napıyorsun ki sen şimdi?!” gibi sayısız azarlama..

Sarmısakları doğruyor aşçımız, yardımcıya tencereye tereyağı koymasını söylüyor. Yardımcı hanım tereyağı erimeden tencereye sarmısakları ilave ediyor. Yağ erimeden sarmısak ilave edilir mi diye başlıyor aşçımız söylenmeye. Sonra bir tabak istiyor yardımcıdan, düz tabak mı kase mi diye soruyor o da manasızca, “Bunu da bil artık yani, bunu da bil!” diye cevap geliyor. Tamam, her sorusu anlamlı sayılmayabilir ama böyle de aşağılanmaz ki bir insan. Programı o anda bırakıp gitse yeridir, o da bundan garip bir şekilde mutluluk mu duyuyor yoksa mecburen mi duruyor hala orada bilemiyorum.

Bu yazıyı okuduktan sonra yemek programlarını izleyen birçok kişinin kimlerden ve hangi programlardan bahsettiğimi anladıklarından eminim. Umarım programın yapımcılarının kulağına da gider de bu rezilliğe bir son verirler.

23 Şubat 2010 Salı

Uzaklardan...







San Marco Basin, Venice



Monastery Window, Ladakh



Bread,Ilala Ferry, Malawi



Island Building, Borneo



Tightrope Performer, India






22 Şubat 2010 Pazartesi

Muzlu Bisküvi Topları


Birkaç dakika içinde hazırlayabileceğiniz, çok pratik ve lezzetli bir tatlı tarifi. Özellikle davetleriniz için harika bir alternatif; sunumu şık, servisi  kolay....




Malzemeler ( 8 kişilik ) :

4 adet muz
1 paket yulaflı bisküvi
Hindistan cevizi rendesi

Hazırlanışı :

Muzları bir çatal ile ezin. Bisküvileri kırıp, muz ile karıştırın. Bu karışımdan ceviz büyüklüğünde parçalar alıp, yuvarlak bezeler hazırlayın ve tamamını hindistancevizine bulayın. Buzlukta 2-3 saat ya da buzdolabında 5-6 saat beklettikten sonra servis yapın.

Afiyet olsun :)

21 Şubat 2010 Pazar

Tostino






Tostino, Ortaköy Princess Hotel'in hemen yan tarafında.  Bu şirin mekan renkli bir dekorasyona sahip, dilerseniz içeride dilerseniz de dışarıdaki masalarda Ortaköy'ün kalabalığını izleyerek yemeğinizin tadını çıkarabiliyorsunuz.


 


Pratik hazırlanabilen herşey var Tostino'da. Bildiklerimizin dışında birbirinden farklı tost çeşitleri var : biftekli kaşarlı, tavuklu kaşarlı, fesleğenli hellimli, çikolatalı... Diyette olanlar için diyet tost çeşitleri de düşünülmüş tabii ki :) Tostino'da tost dışında sandviç, burger, köfte ve tavuk şiş alternatifleri de mevcut.



Tostino haftasonu kahvaltılarınız için yepyeni bir alternatif.  Kahvaltı tabağı, omlet çeşitleri ve taze sıkılmış meyve suları kahvaltınızı şölene dönüştürecek.

20 Şubat 2010 Cumartesi

“İstanbul Tişörtleri”nde 42 farklı tasarım!






Mavi İstanbul Tişörtleri, 2010 yaz sezonunda yeni eklenen tasarımlarla, 23 farklı tasarımcıdan 42 farklı tişörtün yer aldığı dev bir koleksiyona ulaştı. İstanbul’un çekimi, Gipsy İstanbul, +İstanbul, She ve He İstanbul, İstanbul 2010, Simit İstanbul, Pazar İstanbul ve İstanbul Hatırası isimli tasarımlar koleksiyona yeni bir soluk getirdi. Yeni İstanbul Tişörtleri tüm Mavi mağazalarında satışa sunuluyor.



  



İstanbul kadar özel bir kentin, kendine ait, kitleleri peşinden sürükleyen bir tişörtü olmadığını fark eden Mavi, 2004 yılında İstanbul Tişörtleri koleksiyonunu hayata geçirdi. Mavi, dünyanın önde gelen metropollerinden biri olan İstanbul’a özel bir koleksiyon üreten ilk marka oldu. Farklı tasarımlarla sürekli zenginleşen koleksiyon, İstanbul’un 2010 Avrupa Kültür Başkenti oluşumunu, aday adaylığı sürecinde destekleyen ilk proje oldu.

19 Şubat 2010 Cuma

Bozcaada ; Ege'nin Cenneti...



Feribottan inip, adaya adımınızı atar atmaz kendinizi tarifsiz bir huzurun içinde buluyorsunuz…ve daha önce Bozcaada’ya gitmediyseniz, nasıl bir lezzet şöleniyle karşılaşacağınızı tahmin bile edemezsiniz…

Güne hızlı bir başlangıç yapıp, çiçeklerle kaplı Rum evlerinin olduğu daracık sokaklardan keyifle yürüyerek, sahile iniyorsunuz. Yaptıkları tarhanaları güneşte kurutmak için seren ada sakinlerini görüp, o saf anın mutluğunu yaşıyorsunuz…




 
Tertemiz ama yanınızda buz parçaları varmış hissi veren soğuk suyunda yüzdükten sonra, karnınız ufak ufak acıkmaya başlıyor. Ayazma plajında Vahit’in Yeri’ne uğrayıp, o sıcacık ve çıtır çıtır çiğ böreği denemek için en güzel fırsat… Ne bir yağ damlası buluyorsunuz tabakta, ne de o sıcak havaya rağmen en ufak bir mide rahatsızlığı… Yıllara rağmen o kıymalı olanın tadı hala damağımda, en az 2 tane yemeden bırakamayacağınızdan eminim…





Akşam yemeğine vakit yaklaştıkça heyecan artıyor… Her restoranda farklı lezzetler buluyorsunuz adada. Koreli Restoran’da açık havada yenen ızgara çipura ve kalamarın tadı; Martı Restaurant’ın güzel manzarasında, güler yüzlü çalışanlarının servis ettiği kalamar dolmanın, ahtapot ızgaranın, deniz börülcesinin büyüleyici lezzeti; Karadut Restaurant’ta kabak çiçeği dolması ve zeytinyağı-limon ile taçlandırılmış Ege otları… ve tüm bu mekanlarda yemeğinizin tadını çıkarırken, şarap da size eşlik etsin istiyorsanız eğer, keyfinize diyecek yok, çünkü doğru yerdesiniz…



 
Akşam yemeği sonrasında Polente Feneri’ne gidip, muhabbet ile şarabınızı yudumlayın… Gece gidiyorsanız, ürkütücü olabiliyor ama korkmayın :) Güzel kalabalığın güzel sohbeti eşliğinde, koca yeşil şişedeki Ayazma şarabının tadını çıkartın plastik bardaklarda…



 
Adada eğlencenin yegane adresi, eskiden mezbaha olarak kullanılan Salhane… Mekan, kayalıkların içine yerleştirilen aydınlatmaları ile gecenizi büyüleyici kılıyor… Renkli minderlerle bezenmiş iskelede, Salhane’den yükselen müziği dinliyorsunuz, tam karşınızda Bozcaada Kalesi…



 
Eğlence sabaha doğru devam ederken, mideniz sıcak bir çorbaya ihtiyaç duyarsa, Salhane’den 5 dakikalık bir yürüyüş sonrasında çorbacıya ulaşıyorsunuz. Bol taze kaşar rendeli mis gibi bir domates çorbası ya da limonlu bir mercimek çorbası midenize bayram yaptırıyor…

Güzel bir uyku çektikten sonra, güne zinde bir şekilde başlıyor ve her öğünde başka bir lezzetin keşfine çıkıyorsunuz…Doya doya, tadına vararak…

Yine geleceğim Ege’nin Cenneti…


'The Missing Piece'

18 Şubat 2010 Perşembe

17 Şubat 2010 Çarşamba

Elmalı Krep




Malzemeler ( 4 kişilik ) :

Krep hamuru için :

2 yumurta
2 su bardağı süt
Yarım su bardağı toz şeker
Yarım çay kaşığı tuz
1 su bardağı un

Elmalı harç için :

4 adet elma
Yarım su bardağı iri çekilmiş ceviz
1 tatlı kaşığı tarçın
4 yemek kaşığı toz şeker
Süslemek için ceviz ve çikolata sos


Hazırlanışı :

Elmaların kabuklarını soyup, küçük parçalar halinde ince ince dilimleyin veya rendeleyin.
 
İçine şekeri, cevizi ve tarçını ilave edip, rendelediyseniz suyunu çekene kadar, dilimlediyseniz karamelize olup, yumuşayana kadar orta ateşte pişirin.
 
Piştikten sonra ocaktan alın ve soğumaya bırakın.
 
Krep hamuru için yumurta, şeker ve tuzu köpürene kadar çırpın.
 
Sütü ve unu ilave edip, tel çırpıcı veya çatal yardımıyla pürüzsüz bir kıvam alana kadar karıştırın.
 
Boza kıvamına gelen krep hamurunu, orta ateşte ısınmış olan teflon tavaya bir miktar döküp, bir kaşık yardımıyla hızlı bir şekilde ince bir tabaka oluşturana kadar yayın.
 
Krepin altı piştikten sonra, çevirerek üst tarafını da pişirin.
 
Tüm krep hamuru için aynı işlemi uygulayın.
 
Pişen kreplerin içine elmalı harçtan koyun, rulo yapın veya bohça gibi katlayın.
 
Daha sonra üzerini çikolata sos ve ceviz ile süsleyin.
 
Dilerseniz vanilyalı dondurma ile de servis yapabilirsiniz.
 
 
Afiyet olsun :)
 

15 Şubat 2010 Pazartesi

Travis'in 2008 İstanbul-Parkorman Konseri'nden...

Oradaydım. Yüzümde kocaman bir gülümseme ve dolu dolu gözlerle izledim onları, avaz avaz eşlik ettim şarkılarına. Yine gelseler, yine en az o günkü kadar mutlu olsam...





Alışveriş Zamanı


Beyoğlu'ndaki Atlas Pasajı'nda çantadan kıyafete, takıdan aksesuara, hediyelik eşyadan antika eşyalara kadar ne ararsanız bulmanız mümkün.

Poseidon ve Bay Şapkacı burada en kaliteli ve orjinal ürün satan iki mağaza. Bay Şapkacı'da renk renk,desen desen fötr şapkalar, şal, eldiven-atkı...herşey var!

Her hafta yeni ürünler geliyor, ürünler değişiyor. Yani birşey görüp de beğendiyseniz o an almalısınız çünkü birkaç gün sonra bulma imkanınız olmuyor.







Poseidon'da da hediyelik ve dekoratif eşyalar var ; biblolar, masklar, birbirinden güzel rüzgar çanları... Özellikle ahşap merakınız varsa uğrayın, içeri girip kendinizi kaptırmamanız imkansız... Kutularından yeni çıkartılan ve fotoğraf çekmem için üst üste koyulan bu vosvos lara da bayıldım :)




Poseidon / Bay Şapkacı

Adres : İstiklal Cad. Atlas Pasajı No: 131/11-12
Beyoğlu-Taksim

Tel. : 0212 252 40 65

13 Şubat 2010 Cumartesi

Beyoğlu'nda Bir Gün Daha...




Sabah, öğle ya da akşam, hangi saatte olursa olsun Beyoğlu'nda vakit geçirmekten keyif alıyorum. Çoğu zaman tek başıma çıkıp, İstiklal Caddesi'ni baştan sona yürüyüp, bir yerde oturup yemek yiyip kahvemi içmekten, sinemada güzel bir film seyretmekten ve tabii alışveriş yapmaktan mutluluk duyuyorum. Sevmeyen var mıdır Beyoğlu'nu??

Dün kar bile yağsa programımız belliydi Bhr'la. Sabah bende kahvaltı yapıp, sonra Beyoğlu'na çıkıp alışveriş yapacaktık ve sonra Romantik Komedi'yi izleyecektik. Şansımıza hava harikaydı. Alışverişimizi yaptık, çayımızı içerken dinlendik ve sonra da sinemada aldık soluğu.



Romantik Komedi uzun süredir izlediğim en iyi filmlerden biriydi. Çok beğendik çok! Kadro hoş olmuş - Sinem Kobal kısmını karıştırmıyorum, herzamanki gibi yapay buldum-, filmin hiç durağan bölümü yoktu, Gürgen Öz yine çok eğlenceliydi :) Cemal Hünal ve Engin Altan Düzyatan(!) da aynı şekilde...

Renkli bir filmdi kısacası... Kafanızı dağıtmak için birebir, oldukça eğlenceli bir film. Buarada filmin soundtrackleri de hoştu, hemen çekip çıkarmalı onları :)

11 Şubat 2010 Perşembe

1. adım


Julie gibi 365 günde 524 yemek tarifi denemiyorum ama tariflerimle birlikte artık daha çok yazı olacak burada. Kitabım da olsun bir gün. Bu hayal çok uzakmış gibi, başaramam gibi gelirdi hep ama sonu hüsran da olsa ucundan tutmaya karar verdim. Yazdan bu yana "blog için birşeyler pişireyim" deyip mutfağa girdiğim günlere ait 100 e yakın tarifim olmuş, yapıp fotoğrafını çekmediğim bir bu kadar daha yemek yapmışımdır.

Yemek pişirirken ruhum dinleniyor. Bu yemekleri sevdiğim insanlarla paylaşınca mutluluğum daha da artıyor. Yemek yaptıkça varoluyorum.

Benim bir yemek kitabım olmalı!

10 Şubat 2010 Çarşamba

.

Related Posts with Thumbnails